Aşk, zamanın her anında bir yankıydı; bekleyişin derinliklerinde büyüyen bir umut. Bazen, nehir gibi akıp giden yılların arasında kaybolur, bazen de bir anlık bakışla tüm dünyayı kapsar, her şeyi başka bir boyuta taşırdı. O anlarda, bir kadının gülüşü, yılların unutulmuş melodilerini yeniden çaldırır, geçmişin sisli anılarını berraklaştırırdı. Aşk, bir kadının gülüşünde yeniden doğmaktı.
Ve aşk, bir kadının gözlerindeydi. O gözler, dünya için en güzel sırrı barındırır; ne zaman daldığında derinliklerine, her şeyin anlamını çözebilecekmişsin gibi bir his uyanırdı. Bir anlık bakışla kaybolur, bir ömre bedel olan bir dünyaya adım atardın. O gözler, hem bir labirentti hem de yolu gösteren ışık… Her bir bakış, sana ait olmayan bir yerlere ait bir şeyin peşinden sürüklüyordu seni. Ama sen, hala sevdikçe daha fazla kaybolmak istiyordun, çünkü aşk kaybolmaktı, kaybolduğun her noktada yeni bir seni seviyorum diyebilmekti.